0904 Cebri Teleport
Festival¶
Şehre girdiğimizde etrafta kalabalık toplandığını görüyoruz. Sorup soruşturunca öğreniyoruz ki:
- Moradin'in cücelere can verişini kutladıkları cüce yeni yılı gibi bir şey var. Bizim takvimde 6. ay gibi.
- Ertesi gün kazı yarışması var, en uzun tüneli eliyle büyü kullanmadan açan kazanıyor. İki şampiyon var: Urmgrul ve Vaigar.
Goldrum'un Hanı¶
Önünde altından bir ejderha ve sütunlar üstünde cüce heykelleriyle dizili bir girişi olan, üç katlı bir bina var. Goldrum oranın sahibiymiş. Girip kendisini buluyoruz.
Bizdeki goliath zırhını alıp (3.000gp) heykele dönüştürmek istiyor. Demircisi Bormar'ı çağırıyor, adam olmaz falan diyor ama Alfons çıkarıp koyuyor masaya Stone Shape'i. Onun da yardımıyla heykel yapılıyor ve rötuşlar için atölyeye gidiyor. Eline de daha otantik olması için baltayı vermek istiyor, Tamara ile anlaşıp onu da alıyor (400gp).
Biz hediye şarapları çıkarıp verirken yandaki Rand askerleri gelip yavşıyor bir, çok uzatmadan iki hayırla yolluyoruz kendilerini.
Sonra ne oldu ne bitti derken Goldrum bizim beyaz ejderhaları kestiğimizi öğrenip heykelin üstüne methiyemizi dizmek ve "Karlsefni" unvanı vermek istediğini söylüyor. O sırada Klatros ile karşılaşmamızın muhabbeti de dönüyor ve diyor ki:
"Biraz bekleyin, sizinle tanışmayı çok isteyecek ve sizin de tanışmak isteyeceğinizi düşündüğüm birini tanıyorum."
"Aman adımız çıkmasın, büyük birileri bizimle tanışmak isteyince iyi şeyler olmuyor"
falan diyoruz da adam kalkıp gidiyor iki saate burada buluşuruz diye. Biz de biraz etrafta dolaşıp dönüyoruz hana.
The Summoning¶
Goldrum'un odasında kimse yok, "Kapayın gözlerinizi, birini çağıracağım"
diyor. Odanın ortasında high elf görünümlü bir kadın beliriyor, adı Mona imiş. Klatros ile maceramız hakkında detay soruyor, biz çok detay veremediğimizden Alfons'un zihninden görmek istiyor direkt. Gayet iyi niyetli bir varlık gibi bir hava veriyor ama anılarına bakarken Alfons'un kafası karışıp kırmızı ejderha ile ilk karşılaşmamızı gösteriyor.
İki taraf da lan noluyo deyip beş dakika mola alıyor. Biz lan ne gördü, nasıl toparlarız diye konuşurken teleport edilmeye zorlanıyoruz. Direnmeyi deniyoruz ama fail...
Kubbe şeklinde bir yerdeyiz, yarıçapı 50 metre kadar. Duvarları raflar, rafları kitap dolu. Odanın girişi olabilecek tek şey tavandaki altıgen şeklinde kapı. Biz de altıgen şeklinde bir mermerin üstündeyiz. Yerde teleport çemberi var, zeminin kalanı altın sanıyoruz. Etrafta genel olarak bir büyü aurası var, sular ters akıyor (ya da biz tersiz?).
Önümüzde bir adam var ama kimdir, necidir, hangi ırktandır (please not a dragon) hiçbir fikrimiz yok. Kendisini "Buradaki cücelerin babası Praetor Aurelion" olarak tanıtıyor (definitely a dragon...). Alıyor eline sazı başlıyor anlatmaya:
"Sizi buraya bu şekilde getirdiğim için özür dilerim ama belirli sebeplerle lair'imden çıkamıyorum, şu an şehrin altındayız.
Ancak kızım ve bir avuç kişi dahil, dünyamızdaki ejderhaların varlıklarını takip ediyoruz ve bazı kliklerin hareketlendiğini fark ettik. Soradin'de Cult of the Dragon artık daha aktif, Klatros ve takipçileri Fey'den bu tarafa daha sık geçer oldu ve ortalıkta dolanan kırmızı bir ejderha var. Siz de ilginç olarak bu hareketlenmelerin ikisiyle yakından karşılaşmışsınız."
Philip:
"Evet, oklarımdan hep son anda kaçtı."
Praetor:
"Eğer işler beklediğimizin ötesindeyse ilahi okların bile bu sorunu çözemez Philip."
Burada kullandığı kelimelerden ve adımızı bilmesinden anlıyoruz ki bizi tanıyor, araştırmış.
Harrion:
"Kırmızı ejderhalar hakkında ne düşünüyorsunuz?"
Praetor:
"Derhâl yok edilmeleri gerekiyor. Ancak dediğim gibi, great wyrm'ün ruhunu taşıyorsa onu normal yollarla öldüremeyiz. Bu konunun ciddiyetinin farkında kişiler olarak bildiklerimizi açıkça konuşmamız gerektiğini düşünüyorum."