Ana içeriğe geç

0913 Sırma Saçlının Düşüşü

Kapalı Sistem

Gizemli Ioun takipçisinin sözünü dinleyip sunağa büyü channellayarak içeri giriyoruz. Aşağı indiğimizde "Açıl ulan açıl, açılsana!" çığlıklar duyuyoruz. Alfons, Muzog'u tutup "Lazım olunca kullan bunu." diye beyaz bir hançer veriyor. O hançerin nereden, kimden geldiği sorulacak ama şimdi ne yeri ne de zamanı. Gizli gizli neler olduğuna bakmaya gidecekken bir klink sesi ile birlikte zafer nidası geliyor. Bu sefer çok da gizlenmeyerek köşeyi dönüyor ve yerde ufak bir metalik küre, ayakta ise sırtından sis gibi mor kollar çıkan bir Ryld görüyoruz. Kollar Ryld'ın önünde durduğu kapıya uzanıyor ve kapının kilidi açılarak içeriden bir iblis çıkıyor.

İblis dediysek öyle altı kollu, her kolunda birer silah olan kuyruklu bir şey. Sıradan bir yardakçı değil belli ki. Tam yavşak ya, aradan sıyrılıp geçiyor yakalanmıyor da. Muzog önden atılıyor ama iblis kuyruğuyla Harrion'ı yakalayıp birkaç sağlam vuruşta indiriyor. Harrion küreden medet umarak uzanıyor ama nafile. Tüm ekip sıkıyor aslında ama kopan parçaları tekrar birleşiyor. Sonra Muzog hançeri saplıyor iblisin sırtına ve iblis kafayı yiyor. "Ne yaptınız bana, ne bu böyle!" diye haykırıyor, bu sefer vurduğumuzda canı yenilenmiyor ve zıbam zıbam diye indiriyoruz. Öldüğünde tuzla buz oluyor iblis.

Ekip Harrion'ın yanına koşuyor, Philip iksir içiriyor ama Harrion hareketsiz. Alfons, kapalı sistem sebebiyle Harrion'ın ruhunun da çok dağılmadığını fark ediyor. Muzog böyle havadan ruh toplar gibi topluyor bir şeyler. Alfons küreye dokununca içindeki güçten nemalanıyor, Ioun'dan alamadığı gücü bununla kapatıp Harrion'ı canlandırmaya uğraşıyor. Enerjinin dağılmamış olmasından mütevellit başarıyla gerçekleşiyor operasyon.

Bu acı başka acı  
Öldü gitti büyücü  
Yaratığı defettik  
Buruk kaldı sevinci  

Turnuva öncesinde  
Düştü kaldı yerlerde  
Warbonter'e dönmedi  
Kaldı gri kürede  

GULLANIR SARI TOPU  
CHANNELLAR ARCANUMU  
IOUN'UN TAKİPÇİSİ  
DİRİLTİR HARRION'U  

- Muzog Şatıroğlu  

Ekip yerde iki büklüm olmuş Ryld'ı bağlayıp sırtlanıyor. Diğer iki bölmenin birinde bir başka iblis var, diğeri ise boş görünüyor. Son odaya kadar gitme niyetiyle kapalı bir kapıya daha büyü basıp açıyoruz metalik küreyi kullanarak. Çembersel bir koridoru dönünce karşımızda 5 tane havuzumsu görüyoruz. Üstleri berrak değil, içlerinde ne var tam anlamıyoruz. Biri elini atıp içeriden bir ejderha yumurtası çıkarıyor. Ekip içinde "Lan bir ejderhaya daha dayanamayız." şeklinde itirazlar yükseliyor ama şimdilik onu da yanımıza alıyoruz.

The Person You Have Called

Biraz daha ilerleyip bir kapıyı daha açınca beş tane aynamsı yapı çıkıyor yan duvarda, üstlerinde kristaller var. Yalnız bir tanesi kırık, parlamıyor da. Harrion'ın gördüğü kadarıyla büyü enerjisi, bu aynaların içine gidiyor doğrudan (kırık olan hariç). Normalde sorgusuz sualsiz atlayacak Harrion, ahval ve şerait üzere uzak duruyor. Onun yerine Alfons aynalardan birine dokunuyor, bir saniye kadar donduktan sonra geri savruluyor. Ölmediğini gören Philip geri durur mu? O da dokunuyor, onun sadece salyaları akıyor aslında ama neler olduğunu hatırlamıyor. Sadece içinde harika, sıcak bir his olduğunu söylüyor. Muzog da "Bunlar ölmediyse bana bir şey olmaz." düşüncesiyle şansını deniyor ama o bayağı bir kuvvetle geri fırlıyor.

Harrion tecrübesiz kalmamak için elinde koruma namına ne var ne yok bastıktan sonra en uçtaki aynayı elliyor ve bir anda ışıklı bir tünele çekiliyor ama bu ışıklı tünelde fiziksel bedeniyle ilerlemiyor. Ortada kocaman bir ışık topu var, etraftan bir sürü başka ışık parçası bu topa çekiliyor. Harrion da çekiliyor ama yutulacak kadar değil. O büyük topun içinden bir parça ayrılıp Harrion'a yaklaşıyor ve düz, duygusuz bir tonla konuşmaya başlıyor:

G: Böyle bir durumun oluşması beklenmedik.
H: Lakin oluştuysa olasılıklara dâhil edilmesi gerekirdi.
G: Bu araç senin türünün kullanması için tasarlanmadı Harrion.
H: Kim için tasarlandı o zaman? Sen kimsin? (Lafa bak lafa...)
G: Ben Harlaus (aldın mı cevabını). Kapasitesi sizi çok aşan bir ırk tasarlamıştı bunları. Varlıklarını bile unutmuştum. Burada uzun süre durmaman gerek.
H: Harrion'ın burada nutku tutulmuştur
G: Gerçi sen bir istisnasın, kazanımdan geri döndün ama önemi yok. Nasıl olsa zamanı gelince ruhun yolunu bulacak.
H: (Hafif bir gülümsemeyle) O zamana kadar elveda efendim.

Son sözünden sonra geldiği tünelden geri çekiliyor ve gerçek dünyaya dönerek geri savruluyor Harrion da. Beyni olanları hazmetmeye çalışır ve vücudu aldığı hasarın şokunu yaşarken saçma saçma konuşuyor. Bunun üzerine Muzog gelip kendisini tokatlıyor ayılması için. Bir süre sonra ayılıyor ama bombok durumda, hareket edecek bile hâli yok (~10hp, 3 level exhaustion, HP max reduced). İçinde henüz tam olarak tarif edemediği, olayların istatistiki oluşuna dair bir anlayış gelişiyor (Boon of Fate).

Olanları sindirince diğer aynaların da diğer ana tanrılara ulaştığını, kırık olanınsa Harsus'a ait olduğunu çıkarıyor. Herkes olanları anlatması için bastırıyor ama özellikle Philip'e anlatırsa canı pahasına Solsitis ile konuşmak isteyeceğinden korkarak bir süre anlatmıyor. Yalnız ısrarlar bitmek bilmeyince Philip'i kontrol altında tutup anlatıyor olanları. Muzog zerre inanmıyor olanlara. Bu hâlde daha fazla ilerlemeyelim diyerek diğer uçtaki kapının yanına kamp atıyoruz.

Durum daha da kötüleştiği için ejderha yumurtasını yerine bırakma kararı alıyoruz. Philip Sleight of Hand ile kaçırmaya çalışıyor yumurtayı ama Alfons havuzu kontrol edip bırakmaya zorluyor. Yumurtanın yanımızda olmadığına emin olduktan sonra bir sonraki seviyeye geçiyoruz.

Kimin Meleğisin

Dikdörtgen bir odada çıkıyoruz ortaya. Etrafımızı parlayan tozlar sarmış hâlde. Tozlar bir oyana bir bu yana savruluyor, bir araya gelip katılaşmaya çalışıyor ama tutunamayıp bozuluyorlar geri. Kimse durumu kavrayamıyor (bir DM kan ağlıyor), "E bir şey yapamıyoruz madem çıkalım buradan." derken Alfons'un aklına "Son parçayı siz getireceksiniz." cümlesi geliyor ve metal küreyi çıkarıp açmaya yelteniyor. Küreden çıkan parçalar diğerlerine katılıyor ve sonunda bir araya gelerek kolları ve göğsü zırhlı, şalvarımsı gri bir pantolon giyen, kafası kel, humanoidimsi bir figür oluşmaya başlıyor. Sonlara doğru bu figürün iki gri kanadı da oluşuyor ve göğsüne saplı iki ok beliriyor. Karşımızdaki bir melek.

Yalnız oluştuğu gibi yere yığılıyor. Kapıya doğru biraz sürünüyor ama konuşmaya bile hâli yok. Ağzından söz çıkmayınca Harrion belki işe yarar diye telepatik bağ kuruyor. Normalde buna bile cevap veremiyor ama Alfons meleğe Heal atınca "Dost... Ioun..." şeklinde iki kelime çıkıyor. Ioun'un takipçilerinin Ioun'un düşmanını canlandırmaya çalışmayacağına kanaat getirip onu da alarak gördüğümüz son kapıya büyü odaklıyoruz.

Geldiğimiz yerde değil de karlı bir dağın tepesinde ortaya çıkıyoruz. Açık havaya çıktığımız gibi meleğin cismani formu ortadan kayboluyor ve "Sonunda..." diyerek bize gülüp havaya karışıyor. Tanrısının yanına gitmiştir herhâlde. Vücuduna saplı iki oktan biri kırık, diğeri sağlam hâlde yere düşüyor. Sıradan ok gibi değil sağlam olan.

Harrion elindeki son güçleri de kullanarak önce Celeste'ye mesaj atıyor: "Şu anda olduğumuz yeri kaydet, geliyoruz.". "Neredesiniz? Oraya nasıl gittiniz? Üniversiteyi hazırlıyoruz." diye bir cevap geliyor ama Harrion'ın hâli yok, Teleportation Circle ritüelini tamamlıyor ve içeri atlıyor ekip.